29 Nisan 2010 Perşembe

Bir İlişkim Var...



Kadın ve adam kavgalarının sonuna geldiklerini sanıyorlardı. Etrafa saçılan düşünceler çöplüğünden kafalarını kaldırdılar. Adam havada asılı kalan cümlelerden birini çekip aldı.
"Hayatında biri mi var? "
Kadın tereddütsüz bir ivedilikle yanıt verdi.
"Evet"
Adam cevabın hafifliğine ayak uyduramayıp, kendi sorusunun ağırlığı altında ezildiğini hissetti. Bu yükten çabucak kurtulmak için yeniden atıldı.
"Anlamadım, hayatında gerçekten biri mi var?"
Kadın aynı soğukkanlılıkla cevap verdi.
"Evet, hayatımda biri var. "
Adam, duymak istediğini duymuş, anlamış olduğunu anlamak istemiyordu.
"Nasıl yani, senin için bu kadar kolay mı? "
"Hayır, aslında o kadar zor ki "
" Çok şükür, Allah’tan zor olduğunu kabul ediyorsun. "
" Hem de tahmininden daha zor. "
" İtirafa devam et o halde. Kim bu zirzop? "
" Lütfen, haksızlık ediyorsun. Saygılı ol. "
" Ne demek saygılı ol, bu nasıl bir rahatlık. Elin herifini mi koruyorsun bana karşı. "
" Elin herifi değil o.
" Bak hala devam ediyorsun. Aklımı kaçırıcam, söyle çabuk kim bu, nerede oturuyor? "
" Burada. "
" Hey Allah’ım aklıma mukayyet ol, ne saçmalıyorsun, ben seyahatlerde iken bir de utanmadan evimize mi getirdin it kılıklıyı. "
" İte benzediğini hiç sanmıyorum "
" Yemin ederim bir zarar çıkacak elimden. Neye benziyor ki böyle, bu kadar koruyorsun onu. "
" Bana, bana benziyor. "
" Yuh artık, evlenirken de bana böyle söylemiştin. Yok ne kadar iyi anlaşıyormuşuz da, yok her şeyimiz birbirine benziyormuş da…Şimdi de o kıymetli oldu değil, mi. Ne de olsa yeni. Yeni olan hep kıymetlidir öyle değil mi? Söyle diyorum sana kim bu “pek kıymetli”
" Ben "
" Ne?"
" Ben işte.
" Hoppala, aklını mı yitirdin kızım sen. "
" Yooo aklım her zamankinden daha da yerinde. Kendimle bir ilişkim var."
" Ne?
" Evet, seni kendimle aldatıyorum. "
" Gerçekten anlamıyorum. "
" Haklısın, gerçekten anlamıyorsun, yıllardır olan bitenin farkında değilsin. "
" Neyin farkında değilim?
" Avuçlarının arasından kayıp gittiğimi, yavaş yavaş, ağır ağır, acıya acıya, kanaya kanaya ellerinden kopuşumu. Yıllar sonra bir ilişkim var ve bu ilişkinin içerisinde sen yoksun, kimse yok. Sadece ben ve ben varız. Kendime yıllar içinde öyle büyük bir yalnızlık yarattım ki, yalnızlığım en büyük kalabalığım oldu. Zaman aktı, ben aktım, günler geçti ben büyüdüm. Ben büyüdükçe içimdeki “öteki ben “de büyüdü. Onunla konuşur oldum, sen televizyon izlerken. Ona dokundum, beni yalnız bıraktığın gecelerde. Onunla kahve içtim sen arkadaşlarınla sarhoş olurken. Onunla paylaştım Nietche’yi, sen taksi şoförüyle tartışırken. Onunla Rumeli hisarını selamladım, sen indirimdeki ayakkabıları anlatırken.Onunla Bach dinledim, sen futbol maçı seyrederken. Şimdi ve şimdi onunla yeniden tanıştım, seni kaybederken. Kendimle yeniden bir ilişkiye başladım. Artık daha farklı yaşıyorum hayatı. Kendi elimi tutuyorum, kendi hücrelerimle dokunuyorum hayata. Kendi ciğerlerimle nefes alıyorum, kendi dilimle tadıyorum, kendi bedenimle yeniden var oluyorum. Çok üzgünüm ama ben artık kendimle yaşıyorum. "

AZ MI, FAZLA MI?



Özeleştirilerimiz sağırlık ve körlük kıskacına sıkıştığında, muhtemelen pek çok kişiye "fazla" olduğumuzu düşünürüz. Farklı yollardan bu fikre ulaşılabilse de, bu durumun kesişme noktası aslında aynıdır. O fazla geldiğimizi düşündüğümüz "pek çok" kişinin artık bizi büyütmüyor olduğuna kanaat getirmişizdir. İşte o an ya hayat bize dar gelir, ya biz hayata geniş ve başlar arayışlar, art düşünceler, ön seziler, arka planlar, dış sesler. Gerçekten boyumuzu uzatacak, aklımızı göğe erdirecek, ruhumuzu doyuracak olanın kendisine "az" geldiklerimizle birlikte olmak olduğunu düşünür ve bunu kabul ederiz. Kendimizi haklı çıkaracak pek çok kanıtımız da vardır cebimizde Ancak hangisinin daha ulaşılabilir olduğunu söylemek de bir o kadar zordur. Fazla geldiğimizi bildiklerimizle gururumuzu yıkamak mı, yoksa az geldiğimizi bildiklerimizle geçirilecek hayali anlara inanmak mı? Çünkü kolay olan, birine FAZLA gelmektir; zor olansa kendisine AZ geldiğimizi bulabilmek. Peki o halde azlıkla yetinip gerçekle yaşamayı mı seçelim, yoksa fazlayı bulmak için hayal kurarak, bunu hayal üstü gerçekliğe mi taşıyalım? Ne dersiniz?